2001 yılında sertifikasyon modaydı. MCSE sertifikasının pazar etkisi üniversite diplomalarıyla yarışacak bir hale getirilmişti. Yüksek lisans sonrası ve asker dönüşü bilişim piyasasına yönelimim bu sertifikayı almak için yaptığım çalışmalarla başladı. Veritabanı konusunda da MCSE’nin seçmeli sınavları için bir çalışma başlattım. Hayatımı etkileyen bir karar, çok önemsiz bir detay gibiydi başlangıçta: hangi seçmeli sınavlara gireceğime karar vermek.
O zamandan beri yoğun olarak veritabanlarıyla çalışıyorum. Sonradan iş zekasına da yöneldim, onun hikayesi de birazdan.
Şimdiyse daha geniş bir yönelimin içinde olduğumuzu düşünüyorum.
Uzun bir yazı olacak, ama ufuk belirleyici bir yazı olabilir sizin için. Vaktiniz varzsa, buyrun okuyun, kariyerinizi etkileyecek yönleri olacaktır.
Yakınsayan iletişim ağları
Yakınsama bu yazının en önemli konusu. Anlatacağım başka pek çok şeyin temelinde yakınsama var. Bu yüzden yakınsamayı anlamamız önemli. Bu konuyu derinleştirerek başlayalım.
Yakınsama (convergence) temel olarak iletişim ağları için kullanılmış bir kavramdır. Zamanında futuristik öngörüler şeklinde başlayan bu kavram şimdi artık neredeyse yüzde yüz gerçekleşmiş bulunuyor.
Eski yılları hatırlayın: Evlerde telefon kullanılması sayılı evde olan bir lükstü. 40 yaşımla ben o günleri hatırlıyorum. Komşular şehirler arası konuşmak için bize gelip santrale telefon yazdırırlardı. Sonra yazdırdıkları saatte gelip görüşmelerini yaparlardı.
Eve televizyonun ilk alınışını hatırlamıyorum, ama renkli televizyon ilk kez benim hatırladığım çocukluk yıllarında girmişti evimize.
Şu iletişim ağlarını düşünün: Radyo, Televizyon, Normal telefon, Cep telefonu, İnternet. Bunların bir kısmının ortaya çıkışına kendi ömrüm içinde şahitlik ettim. Bir kısmı benden önce zaten yaygınlaşmışlardı.
Kritik nokta şu: Eskiden bunlar birbirinden tamamen bağımsız iletişim ağlarıydı. Radyolar televizyon yayını almaz, televizyonlar radyo yayını almazdı. Cep telefonu sistemi ile sabit telefon sistemleri birbirinden ayrı şirketlerin uzmanlık ve ilgi alanlarıydı. İnternet tamamen başka bir ağ idi.
Şimdi artık bunların hepsi bir. Aynı ağ üzerinden ses yayını, görüntü yayını, internet iletişimi, sabit ya da cep telefonlarıyla görüşme hizmeti alabiliyoruz.
Eskiden birbirlerine rakip olacaklarını hayal bile etmeyen firmalar artık yakınsamış birleşik tek bir ağ üzerinde aynı müşterilere benzer ürünler satabilmek için rekabet ediyorlar.
İş zekasının yakınsayan temelleri
Bu yakınsamanın iki örneğini ben kendi iş hayatımda yaşadım. Şimdi daha büyüğü de geliyor. Önce kendi deneyimlerimi anlatayım, sonra geliyor olan büyük dalgayı konuşuruz.
Üniversiteden mezun olurken sadece üretim ve hizmet ayrımında hizmet tarafında çalışıyor olacağımı biliyordum. Üretim bana göre değildi. Sonra askerlik sırasında hangi alt alanlara yönelmem gerektiğ konusunda biraz daha kafa yordum. Üç temel alan belirledim: Eğitim, bilişim, lojistik. Bunlarla ilgili birşeyler yapıyor olmak beni mutlu edecekti.
Askerlik dönüşü biraz debelenmeden sonra sonunda kendi kanalımı buldum ya da belki yarattım: Bilişim alanındaki eğitimleriyle firmalara lojistik hizmet veren bir firmada çalışmaya başladım. O tarihten beri birkaç kere iş değiştirdim ama yaptığım işin temeli bu: Firmalara ve insanlara bilişim alanında eğitim ve danışmanlık lojistik hizmeti veriyorum, veren şirketlerde yönetici olarak çalışıyorum.
Bu üç alanın yakınsadığı bir konumda çalışmak benim için son derece keyif vericiydi. İlk yakınsama deneyimim bu.
İkincisi ise iş zekasına yönelimim oldu. SQL 2005 öncesinden iş zekası alanına yönelmiştim. Ama özellikle SQL 2005’in çıkmaya yaklaştığı dönemlerde bu işe daha fazla kafa yormaya başladım. O dönemde bir şirkette eğitim yöneticisi olarak çalışıyordum ve aktif danışmanlıktan biraz uzaklaşmıştım. Oysa iş zekasının beni çok çeken yönleri vardı. Gelişmeler öyle ilerledi ki kendimi iş zekası alanında aktif danışmanlık yapar hale getirdim.
İş zekasına niye yöneldim peki? Niye yöneticilikten bile daha cazip geldi?
İş zekasının üç temeli olduğunu gördüm: Matematik ve istatistik yetenekleri, veritabanı ve araçlar bilgisi, iş birimlerinin dilinden anlamak. Bu üç alanında kişisel başarımı sağlayabileceğimi gördüm. Gördüğüm daha önemli bir şeyse şuydu: Bu alanların herbirinde çok başarılı yüzlerce, bazen binlerce, insan bulunsa da bu insanlar diğer iki disipline genellikle çok uzaktılar.
Kendi mavi okyanus stratejimi geliştirmiştim. (Meraklıları için bilgi: Mavi okyanus stratejisinin temel kavramı şudur; okyanus geniş, rekabete fazla girişmeden kendi balığını tutabileceğin bir alan bul, ağını rahat rahat at.) Yoğun rekabet yaşamayacağım bir ilerleme alanı yakalamıştım.
Şimdi geriye dönüp baktığımda çok doğru bir karar verdiğimi görüyorum: Kolay ve hızlı ilerleyebildim. Bana rakip olabilecek binlerce yetenekli insan olmasına rağmen, iş zekası alanında benim kadar bilinirlik yakalayabilmiş çok az insan oldu. Oysa izlenmesi gereken yol ortadaydı. Çok yoğun bir dalga tarafından takip edilmemiş olmamın sebebi: Bu üç yetkinliği bir arada bulundurmak gerçekten zorlu bir süreç.
Multidisipliner olmanın önemi
Başarıda giderek daha önemli olan bir faktör var: Multidisipliner olmak. Bir zamanlar uzmanlık çok fayda sağlıyordu. Bilgiler o kadar derinleşmişti ki, tekil bir konuda uzman olmak insanı çok değerli kılabiliyordu. Uzmanlık yerine göre hala çok değerli. Ama çok daha hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz: Bu dünyada çift kanatlı olmak çok önemli. Birbirini destekleyen iki ya da daha fazla alanda derinleşebilen insanlar inanılmaz bir fark yaratabiliyorlar.
İş alanlarındaki yakınsamalar, yetkinlik olarak multidisipliner hale gelebilen insanların önünü açıyor.
Birkaç ikili düşünelim: Bilişim ve hukuk. Analiz becerisi ve veri analitiği teknik bilgisi. Süreç bilgisi ve yazılım uzmanlığı… Bu daha çoookkk uzatılabilir. Bir alanda uzmansanız, ikinci bir kanat olarak takabileceğiniz başka bir alan düşünmelisiniz. Geleceğe hazır olmanın önemli bir bileşeni bu.
Teknoloji ile iş birimlerinin yakınsaması
Şimdi gelelim asıl büyük dalgaya: Teknoloji ve iş birimlerinin hızla yakınsadığını düşünüyorum.
Aslında bilişim dediğimiz alan eskiden yoktu. İş birimlerinin mutlak hakimiyeti söz konusuydu. Sonra bilişim diye bir şey çıktı. Yazılım çıktı. Veritabanları, veriambarları, raporlama sistemleri çıktı. Karar destek sistemi diye iş birimlerinin mutlak hakimiyetini destekleyici birtakım şeyler varken giderek bilişim teknolojisi daha çok alan kazanmaya başladı.
Bu dalganın yavaş yavaş tersine dönmeye başlayacağını seziniyorum. Hızlı değişime hazırlıksız yakalanan iş birimleri saha kaybetmişlerdi. Artık iş birimlerinde de teknik yönleri güçlü insanlar görülmeye başladı.
İş zekası projelerinin geçmişten geleceğe yönelimine bakarsak bunu daha net görebiliriz: Eskiden IT projeleri olarak yapılandırılan iş zekası projeleri giderek daha fazla iş birimleri tarafından yönlendiriliyor. Pek çok firma iş birimleriyle teknik birimler arasında analitik ve raporlama birimleri kurdu; iş zekası projelerini bu birimler yapıyorlar. Ve bu birimlerdeki insanların ezici çoğunluğu iş birimleri kökenli kişiler.
İş birimlerini ne bekliyor?
İş birimlerinde bilişim teknolojileri ve benzer alanlara hakim olmadan parlak bir gelecek beklemek hayal olmaya başladı. Düşünün: Pazarlama alanında eğitim aldınız. Bu konuda çalışmaya başladınız ve 20 yıllık deneyiminiz var. Karşınızda ise şöyle bir rakip var: Bilgisayar mühendisliği mezunu, pazarlama masterı yapmış, pazarlama alanında çalışmaya başlamış ama bir yandan da daha önceki işlerinde bitirdiği birkaç teknik ağırlıklı pazarlama projesi var. Sizce kimin şansı daha yüksek?
İş birimlerinde çalışıyor ve iyi bir gelecek hedefliyorsanız, teknoloji agnostik olmanız kabul edilemez. Teknoloji hakimiyetinizi ciddi anlamda artırmanız, bu yönünüzü geliştirmek için sürekli kendinize yatırım yapmanız gerekli.
Teknoloji birimlerini ne bekliyor?
İş birimlerindeki insanlar giderek daha fazla teknoloji bilecek. Bu durumda etkinliğinizi koruyabilmeniz için sizin de iş birimlerinin dilinden anlar olmanız gerekiyor. Yoksa giderek yaptığınız işin öneminin azaldığını, vasıflı işçilikten bir farkının kalmadığını göreceksiniz. Otomasyonun daha da artmasıyla birlikte değeriniz vasıfsız işçiliğe doğru düşebilir bile.
Geleceğe hazırlanın
Bu durumda geleceğe hazırlanmak kaçınılmaz bir süreç. İki büyük alan teknoloji ve iş yakınsıyor. Hazırlıklı olmazsanız iki titan arasında ezilip un ufak olursunuz. Hangi gemide olursanız olun, arada kalırsınız. Ama hazırlıklı olanlar bir ayakları bir alanda, diğeri diğer alanda kanatlanmaya doğru yol alırlar.
Mesela teknoloji kökenli bir danışmanı ben belden aşağısı teknolojisi belden yukarısı iş olan bir çeşit süper kahraman olmaya davet ediyorum. Ayaklarınız teknolojik bilginiz sayesinde yere sağlam basıyor; kollarınız iş birimlerinin herbiriyle konuşabilecek, onların dilinden anlayıp onlara iş yapabilecek şekide uzamış, her alana ulaşabiliyorsunuz.
DBA’likten veri yönetimine
Veri yönetimi açısından olaya bakarsak: DBA’lik giderek tekdüzeleşen, değeri azalan bir yapı olacaktır. Ama veritabanı idaresici değil de veri yöneticisi olarak kendinizi konumlayabilirseniz, değeriniz katlanarak artar.
Peki bunun için ne yapmalısınız? Şirketinizin her türlü veri işiyle ilgili yetkinleşmelisiniz.
Veriler nerede oluşuyor? Veri yaşam döngüsü nedir? Veri tekilleştirme ihtiyaçları var mı? İş birimleri olarak muhatap olduğumuz kişi, kurum ya da olaylarla ilgili verileri doğru zamanda doğru bir şekilde alıp güncel tutabiliyor, bunları gerektiği zaman optimal bir şekilde kullanabiliyor muyuz?
Bu ve benzeri alanlarda sonuç alıcı çalışmalar yapabilecek hale gelirseniz, şirket için değeriniz katlanarak artar.
İş zekası gerçek konumuna nasıl gelir?
İş zekası başlangıçtaki isimlendirmesinden itibaren iş birimlerine daha yakın duran bir konu. Günümüzdeki self service BI ve benzeri çalışmalarla giderek de daha fazla iş birimlerine yaklaşıyor.
Bu alanda uzman olan kişilerin de işin ‘iş’ yönünde kendilerini alabildiğince geliştirmeleri gerekir.
Yazılım üretiminden süreç yönetimine
Yazılımla ilgili de çok iddialı bir şey söyleyeceğim: Ezbere kod yazan, uzmanlığını kod yazmak olarak gören kişiler, gelecekte su tesisatçısı ya da tornacı gibi bir şey olacaklar. Burada asıl gelecek yazılım uzmanlığından süreç uzmanlığına kayabilmekte.
Şirketlerin asıl ihtiyaçları süreçlerinin analiz edilmesi, iyileştirilmesi, gerekli noktalarda otomatize edilmesi. Yazılım bunun sadece bir alt parçasıdır.
Düşünün bir CRM sistemi sadece yazılım mıdır? Orada görevli insanların nasıl davranmaları gerektiği, müşteriye nasıl bir deneyim yaşatılması gerektiği bu işin ana unsurları değil midir?
Bence ileride süreç uzmanları ya da yöneticileri olacak. Bu insanlar şirketin bir sürecini ele alacak, bunu iyileştirmek için çalışmalar yapacaklar. Yazılım otomasyonları, mobil gösterimler vb bu iyileştirilen sürecin alt alanları olacaklar.
Cesur yeni dünya?
Söylediklerim çok mu havada kaldı sizin için? Bir düşünün, çevrenize bakın. Cesur Yeni Dünya 26. Yy’da değil artık. Geleceği şimdi yaşıyoruz. Ve geçmiş de hala günümüzde yaşıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu dediklerim çoktan oluşmaya başladı, bir kısmı için olasılık durumuna geldi, bir kısmı için ise bunlar çok futuristik unsurlar.
Türkiye’de de öyle değil mi? Kimi kurumlar için bu dediklerim yaşanmaya başladı bile. Kimisi için yaşanması yaklaşıyor. Kimisi içinse bir peri hikayesi gibi.
Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?