Yakınsama ve veri yönetiminin geleceği


2001 yılında sertifikasyon modaydı. MCSE sertifikasının pazar etkisi üniversite diplomalarıyla yarışacak bir hale getirilmişti. Yüksek lisans sonrası ve asker dönüşü bilişim piyasasına yönelimim bu sertifikayı almak için yaptığım çalışmalarla başladı. Veritabanı konusunda da MCSE’nin seçmeli sınavları için bir çalışma başlattım. Hayatımı etkileyen bir karar, çok önemsiz bir detay gibiydi başlangıçta: hangi seçmeli sınavlara gireceğime karar vermek.

O zamandan beri yoğun olarak veritabanlarıyla çalışıyorum. Sonradan iş zekasına da yöneldim, onun hikayesi de birazdan.

Şimdiyse daha geniş bir yönelimin içinde olduğumuzu düşünüyorum.

Uzun bir yazı olacak, ama ufuk belirleyici bir yazı olabilir sizin için. Vaktiniz varzsa, buyrun okuyun, kariyerinizi etkileyecek yönleri olacaktır.

Yakınsayan iletişim ağları

Yakınsama bu yazının en önemli konusu. Anlatacağım başka pek çok şeyin temelinde yakınsama var. Bu yüzden yakınsamayı anlamamız önemli. Bu konuyu derinleştirerek başlayalım.

Yakınsama (convergence) temel olarak iletişim ağları için kullanılmış bir kavramdır. Zamanında futuristik öngörüler şeklinde başlayan bu kavram şimdi artık neredeyse yüzde yüz gerçekleşmiş bulunuyor.

Eski yılları hatırlayın: Evlerde telefon kullanılması sayılı evde olan bir lükstü. 40 yaşımla ben o günleri hatırlıyorum. Komşular şehirler arası konuşmak için bize gelip santrale telefon yazdırırlardı. Sonra yazdırdıkları saatte gelip görüşmelerini yaparlardı.

Eve televizyonun ilk alınışını hatırlamıyorum, ama renkli televizyon ilk kez benim hatırladığım çocukluk yıllarında girmişti evimize.

Şu iletişim ağlarını düşünün: Radyo, Televizyon, Normal telefon, Cep telefonu, İnternet. Bunların bir kısmının ortaya çıkışına kendi ömrüm içinde şahitlik ettim. Bir kısmı benden önce zaten yaygınlaşmışlardı.

Kritik nokta şu: Eskiden bunlar birbirinden tamamen bağımsız iletişim ağlarıydı. Radyolar televizyon yayını almaz, televizyonlar radyo yayını almazdı. Cep telefonu sistemi ile sabit telefon sistemleri birbirinden ayrı şirketlerin uzmanlık ve ilgi alanlarıydı. İnternet tamamen başka bir ağ idi.

Şimdi artık bunların hepsi bir. Aynı ağ üzerinden ses yayını, görüntü yayını, internet iletişimi, sabit ya da cep telefonlarıyla görüşme hizmeti alabiliyoruz.

Eskiden birbirlerine rakip olacaklarını hayal bile etmeyen firmalar artık yakınsamış birleşik tek bir ağ üzerinde aynı müşterilere benzer ürünler satabilmek için rekabet ediyorlar.

İş zekasının yakınsayan temelleri

Bu yakınsamanın iki örneğini ben kendi iş hayatımda yaşadım. Şimdi daha büyüğü de geliyor. Önce kendi deneyimlerimi anlatayım, sonra geliyor olan büyük dalgayı konuşuruz.

Üniversiteden mezun olurken sadece üretim ve hizmet ayrımında hizmet tarafında çalışıyor olacağımı biliyordum. Üretim bana göre değildi. Sonra askerlik sırasında hangi alt alanlara yönelmem gerektiğ konusunda biraz daha kafa yordum. Üç temel alan belirledim: Eğitim, bilişim, lojistik. Bunlarla ilgili birşeyler yapıyor olmak beni mutlu edecekti.

Askerlik dönüşü biraz debelenmeden sonra sonunda kendi kanalımı buldum ya da belki yarattım: Bilişim alanındaki eğitimleriyle firmalara lojistik hizmet veren bir firmada çalışmaya başladım. O tarihten beri birkaç kere iş değiştirdim ama yaptığım işin temeli bu: Firmalara ve insanlara bilişim alanında eğitim ve danışmanlık lojistik hizmeti veriyorum, veren şirketlerde yönetici olarak çalışıyorum.

Bu üç alanın yakınsadığı bir konumda çalışmak benim için son derece keyif vericiydi. İlk yakınsama deneyimim bu.

İkincisi ise iş zekasına yönelimim oldu. SQL 2005 öncesinden iş zekası alanına yönelmiştim. Ama özellikle SQL 2005’in çıkmaya yaklaştığı dönemlerde bu işe daha fazla kafa yormaya başladım. O dönemde bir şirkette eğitim yöneticisi olarak çalışıyordum ve aktif danışmanlıktan biraz uzaklaşmıştım. Oysa iş zekasının beni çok çeken yönleri vardı. Gelişmeler öyle ilerledi ki kendimi iş zekası alanında aktif danışmanlık yapar hale getirdim.

İş zekasına niye yöneldim peki? Niye yöneticilikten bile daha cazip geldi?

İş zekasının üç temeli olduğunu gördüm: Matematik ve istatistik yetenekleri, veritabanı ve araçlar bilgisi, iş birimlerinin dilinden anlamak. Bu üç alanında kişisel başarımı sağlayabileceğimi gördüm. Gördüğüm daha önemli bir şeyse şuydu: Bu alanların herbirinde çok başarılı yüzlerce, bazen binlerce, insan bulunsa da bu insanlar diğer iki disipline genellikle çok uzaktılar.

Kendi mavi okyanus stratejimi geliştirmiştim. (Meraklıları için bilgi: Mavi okyanus stratejisinin temel kavramı şudur; okyanus geniş, rekabete fazla girişmeden kendi balığını tutabileceğin bir alan bul, ağını rahat rahat at.) Yoğun rekabet yaşamayacağım bir ilerleme alanı yakalamıştım.

Şimdi geriye dönüp baktığımda çok doğru bir karar verdiğimi görüyorum: Kolay ve hızlı ilerleyebildim. Bana rakip olabilecek binlerce yetenekli insan olmasına rağmen, iş zekası alanında benim kadar bilinirlik yakalayabilmiş çok az insan oldu. Oysa izlenmesi gereken yol ortadaydı. Çok yoğun bir dalga tarafından takip edilmemiş olmamın sebebi: Bu üç yetkinliği bir arada bulundurmak gerçekten zorlu bir süreç.

Multidisipliner olmanın önemi

Başarıda giderek daha önemli olan bir faktör var: Multidisipliner olmak. Bir zamanlar uzmanlık çok fayda sağlıyordu. Bilgiler o kadar derinleşmişti ki, tekil bir konuda uzman olmak insanı çok değerli kılabiliyordu. Uzmanlık yerine göre hala çok değerli. Ama çok daha hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz: Bu dünyada çift kanatlı olmak çok önemli. Birbirini destekleyen iki ya da daha fazla alanda derinleşebilen insanlar inanılmaz bir fark yaratabiliyorlar.

İş alanlarındaki yakınsamalar, yetkinlik olarak multidisipliner hale gelebilen insanların önünü açıyor.

Birkaç ikili düşünelim: Bilişim ve hukuk. Analiz becerisi ve veri analitiği teknik bilgisi. Süreç bilgisi ve yazılım uzmanlığı… Bu daha çoookkk uzatılabilir. Bir alanda uzmansanız, ikinci bir kanat olarak takabileceğiniz başka bir alan düşünmelisiniz. Geleceğe hazır olmanın önemli bir bileşeni bu.

Teknoloji ile iş birimlerinin yakınsaması

Şimdi gelelim asıl büyük dalgaya: Teknoloji ve iş birimlerinin hızla yakınsadığını düşünüyorum.

Aslında bilişim dediğimiz alan eskiden yoktu. İş birimlerinin mutlak hakimiyeti söz konusuydu. Sonra bilişim diye bir şey çıktı. Yazılım çıktı. Veritabanları, veriambarları, raporlama sistemleri çıktı. Karar destek sistemi diye iş birimlerinin mutlak hakimiyetini destekleyici birtakım şeyler varken giderek bilişim teknolojisi daha çok alan kazanmaya başladı.

Bu dalganın yavaş yavaş tersine dönmeye başlayacağını seziniyorum. Hızlı değişime hazırlıksız yakalanan iş birimleri saha kaybetmişlerdi. Artık iş birimlerinde de teknik yönleri güçlü insanlar görülmeye başladı.

İş zekası projelerinin geçmişten geleceğe yönelimine bakarsak bunu daha net görebiliriz: Eskiden IT projeleri olarak yapılandırılan iş zekası projeleri giderek daha fazla iş birimleri tarafından yönlendiriliyor. Pek çok firma iş birimleriyle teknik birimler arasında analitik ve raporlama birimleri kurdu; iş zekası projelerini bu birimler yapıyorlar. Ve bu birimlerdeki insanların ezici çoğunluğu iş birimleri kökenli kişiler.

İş birimlerini ne bekliyor?

İş birimlerinde bilişim teknolojileri ve benzer alanlara hakim olmadan parlak bir gelecek beklemek hayal olmaya başladı. Düşünün: Pazarlama alanında eğitim aldınız. Bu konuda çalışmaya başladınız ve 20 yıllık deneyiminiz var. Karşınızda ise şöyle bir rakip var: Bilgisayar mühendisliği mezunu, pazarlama masterı yapmış, pazarlama alanında çalışmaya başlamış ama bir yandan da daha önceki işlerinde bitirdiği birkaç teknik ağırlıklı pazarlama projesi var. Sizce kimin şansı daha yüksek?

İş birimlerinde çalışıyor ve iyi bir gelecek hedefliyorsanız, teknoloji agnostik olmanız kabul edilemez. Teknoloji hakimiyetinizi ciddi anlamda artırmanız, bu yönünüzü geliştirmek için sürekli kendinize yatırım yapmanız gerekli.

Teknoloji birimlerini ne bekliyor?

İş birimlerindeki insanlar giderek daha fazla teknoloji bilecek. Bu durumda etkinliğinizi koruyabilmeniz için sizin de iş birimlerinin dilinden anlar olmanız gerekiyor. Yoksa giderek yaptığınız işin öneminin azaldığını, vasıflı işçilikten bir farkının kalmadığını göreceksiniz. Otomasyonun daha da artmasıyla birlikte değeriniz vasıfsız işçiliğe doğru düşebilir bile.

Geleceğe hazırlanın

Bu durumda geleceğe hazırlanmak kaçınılmaz bir süreç. İki büyük alan teknoloji ve iş yakınsıyor. Hazırlıklı olmazsanız iki titan arasında ezilip un ufak olursunuz. Hangi gemide olursanız olun, arada kalırsınız. Ama hazırlıklı olanlar bir ayakları bir alanda, diğeri diğer alanda kanatlanmaya doğru yol alırlar.

Mesela teknoloji kökenli bir danışmanı ben belden aşağısı teknolojisi belden yukarısı iş olan bir çeşit süper kahraman olmaya davet ediyorum. Ayaklarınız teknolojik bilginiz sayesinde yere sağlam basıyor; kollarınız iş birimlerinin herbiriyle konuşabilecek, onların dilinden anlayıp onlara iş yapabilecek şekide uzamış, her alana ulaşabiliyorsunuz.

DBA’likten veri yönetimine

Veri yönetimi açısından olaya bakarsak: DBA’lik giderek tekdüzeleşen, değeri azalan bir yapı olacaktır. Ama veritabanı idaresici değil de veri yöneticisi olarak kendinizi konumlayabilirseniz, değeriniz katlanarak artar.

Peki bunun için ne yapmalısınız? Şirketinizin her türlü veri işiyle ilgili yetkinleşmelisiniz.

Veriler nerede oluşuyor? Veri yaşam döngüsü nedir? Veri tekilleştirme ihtiyaçları var mı? İş birimleri olarak muhatap olduğumuz kişi, kurum ya da olaylarla ilgili verileri doğru zamanda doğru bir şekilde alıp güncel tutabiliyor, bunları gerektiği zaman optimal bir şekilde kullanabiliyor muyuz?

Bu ve benzeri alanlarda sonuç alıcı çalışmalar yapabilecek hale gelirseniz, şirket için değeriniz katlanarak artar.

İş zekası gerçek konumuna nasıl gelir?

İş zekası başlangıçtaki isimlendirmesinden itibaren iş birimlerine daha yakın duran bir konu. Günümüzdeki self service BI ve benzeri çalışmalarla giderek de daha fazla iş birimlerine yaklaşıyor.

Bu alanda uzman olan kişilerin de işin ‘iş’ yönünde kendilerini alabildiğince geliştirmeleri gerekir.

Yazılım üretiminden süreç yönetimine

Yazılımla ilgili de çok iddialı bir şey söyleyeceğim: Ezbere kod yazan, uzmanlığını kod yazmak olarak gören kişiler, gelecekte su tesisatçısı ya da tornacı gibi bir şey olacaklar. Burada asıl gelecek yazılım uzmanlığından süreç uzmanlığına kayabilmekte.

Şirketlerin asıl ihtiyaçları süreçlerinin analiz edilmesi, iyileştirilmesi, gerekli noktalarda otomatize edilmesi. Yazılım bunun sadece bir alt parçasıdır.

Düşünün bir CRM sistemi sadece yazılım mıdır? Orada görevli insanların nasıl davranmaları gerektiği, müşteriye nasıl bir deneyim yaşatılması gerektiği bu işin ana unsurları değil midir?

Bence ileride süreç uzmanları ya da yöneticileri olacak. Bu insanlar şirketin bir sürecini ele alacak, bunu iyileştirmek için çalışmalar yapacaklar. Yazılım otomasyonları, mobil gösterimler vb bu iyileştirilen sürecin alt alanları olacaklar.

Cesur yeni dünya?

Söylediklerim çok mu havada kaldı sizin için? Bir düşünün, çevrenize bakın. Cesur Yeni Dünya 26. Yy’da değil artık. Geleceği şimdi yaşıyoruz. Ve geçmiş de hala günümüzde yaşıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu dediklerim çoktan oluşmaya başladı, bir kısmı için olasılık durumuna geldi, bir kısmı için ise bunlar çok futuristik unsurlar.

Türkiye’de de öyle değil mi? Kimi kurumlar için bu dediklerim yaşanmaya başladı bile. Kimisi için yaşanması yaklaşıyor. Kimisi içinse bir peri hikayesi gibi.

Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?

KırkAmbar içinde yayınlandı | 8 Yorum

Bilge Adam Veri Yönetimi Departmanını takip etmek ister misiniz?


Bilge Adam’da 7 yılımı doldurdum. Bu sürenin özellikle son bir yılında güzel bir ekip de kurdum. Veri Yönetimi Departmanı olarak güzel işler yapıyoruz.

Bizleri takip etmek isterseniz:

facebook: https://www.facebook.com/veriyonetimi

linked-in: Bilge Adam Veri Yönetimi Departmanından Haberler

twitter: @BAVeriYonetimi

wordpress: http://veriyonetimi.wordpress.com/

KırkAmbar içinde yayınlandı | Yorum bırakın

2014 uyumluluk modu?


Yanyana kurulamadığı düşünülürse ilginç ama en azından CTP1’de 2014 diye bir uyumluluk modu yok. Hala 2012 diye geçiyor.

Bunun pek çok açıdan önemi var, ama mesela bir tanesi şu: SQL 2005 DB’lerinizi 2014’e doğrudan upgrade edebilirsiniz. (Tabii bu durum release’de değişmezse…)

Tipik olarak son üç uyumluluk modu desteklenir ve 2014’ünkiler de şu an 2012, 2008 ve 2005 olarak görünüyor.

Bir başka anlam da şöyle çıkarılabilir: Adı öyle konmamış olsa da 2014 sanki biraz SQL 2012 R2 olarak düşünülmüş gibi.

SQL Server 2014 içinde yayınlandı | Yorum bırakın

SQL 2014 CTP1 var Data Tools kuramıyorsunuz…


Senaryo şu:

Yeni bir makineye (ya da imaja) SQL 2014 CTP1 kurdunuz. Malum SQL 2012 ile beraber kurulamıyor. Doğal olarak kurulumu 64 bit yaptınız. SQL Server Data Tools’un da VS 2012 ile uyumlu yeni versiyonunu üstüne kurmak istiyorsunuz. Ama o da ne, kurulumu yapmaya çalışırken platform uyumsuzluğu tarzında, 32 bit – 64 bit uyumsuzluğuyla ilişkili bir mesaj aldınız!

Acaba 64 bit kurulumu mu çıktı, benim haberim yok diye araştırıyorsunuz ama download sayfası da tek ve öyle bir seçenek sunmuyor.

http://blogs.msdn.com/b/jenss/archive/2013/03/07/finally-the-family-united-sql-server-bi-project-templates-now-available-in-visual-studio-2012.aspx adresinde de görebileceğiniz gibi, kurulumda yapmanız gereken ilginç bir tercihten kaynaklanıyor durum. Yeni bir kurulum seçeneğiyle ilerlediğinizde sorunu çözüyorsunuz.

SQL Server 2014 içinde yayınlandı | Yorum bırakın

In-Memory OLTP için Sample Database


http://technet.microsoft.com/en-us/library/dn296374%28v=sql.120%29.aspx

SQL Server 2014 içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Microsoft Account’unuza SQL Server 2014’te nasıl login tanımlarsınız?


SQL 2012’de denemedim, SQL 2014 CTP1 için geçerli.
Diyelim Windows8 bir makinede SQL Server kurulu ve makinede microsoft account’u kullanıyorsunuz. Logini eklemek istediğinizde search’le baktığınızda makine adı altındaki user’ı görebiliyorsunuz. Oysa siz someone@example.com gibi bir şekilde eklemek istiyorsunuz logini.
Yeni Login penceresinde windows account tipi seçiliyken loginin adını MICROSOFTACCOUNT\someone@example.com olarak yazarsanız ekleyebilirsiniz. Ve loginin ismini de SSMS’te logins altında bu şekilde görebilirsiniz.

SQL Server 2014 içinde yayınlandı | Yorum bırakın

MVP olmuş olmaktan mutluyum


İçeriği okumadan sadece başlık bazen yanlış yönlendirebiliyor. Önceki yazılarımın sadece başlıklarını görmüş olanlar için not: Microsoft ve MVP programıyla ilgili hiçbir sorunum yok. Sadece bir bayrak devri sözkonusu olan. Bayrağı teslim ettim, ben de artık biraz daha farklı pistlerdeyim. Yönetim fonksiyonum çok daha ağırlık kazandı.

KırkAmbar içinde yayınlandı | Yorum bırakın

Neden artık MVP değilim?


Paylaşımcılıktan vazgeçmemin mümkün olmadığını söylemiştim.
Önce neden mümkün değil ondan bahsedeyim.
Yıllar önce, aslında 12 yıl önce, SQL Server’la ilgili ilk teknik eğitimimin ilk gününü tamamladığımda, akşam bir arkadaşa şu duygumu ifade etmiştim: “Ben bunun için bir de para mı alacağım!”
Benim için öğrenmek, kavramak, başkalarının öğrenmesini ve kavramasını sağlamak, zor konuları kafamda çözümleyip insanların da en iyi şekilde anlamasını ve bunları kullanabilir hale gelmesini sağlamak inanılmaz keyifli bir deneyim.
Gelişmek ve geliştirmek, öğrenmek ve öğretmek, benim için bir yaşam tarzı. Bir zamanlar kendimi ‘hayat boyu öğrenici’ diye tanımlamıştım.
Bu ruh hali ile MVP’lik son derece paraleldi. O yüzden MVP’liği de keyifle yaptım. Aslında MVP’lik falan yapmadım. Zaten yapmaktan keyif aldığım şeyleri yaptığım için bana MVP dediler ve 8 sene boyunca bunu yaptılar.

Peki ne değişti? Hiçbir şey ve herşey…
Hala paylaşımcıyım. Ama ortamı, ‘context’i değişti.
Son üç senedir yöneticilikle ilgili sorumluluklarım giderek arttı. Son iki senedir unvanım da yönetici oldu. Son bir senedir artık yaptığım işin zaman bazında yüzdesi de çok büyük oranda yöneticilik.

12 sene sonra bir de bunun için para mı alacağım duygusunu tekrar yaşatan bir ortam oluştu benim için. Bu duygu benim için çok önemli. Para için çalışmıyorum. Rekabet için çalışmıyorum. Kendimi ispat etmek için çalışmıyorum. Keyif aldığım için çalışıyorum.
Keyif aldığım bu yeni şey, ekip kurmak, ekibi geliştirmek, MVP olarak daha geniş sayıda kişiyle daha az yoğunlukla yaptığım paylaşımı artık daha dar bir kadroyla ama çok daha yoğun olarak yapıyorum.

Çok güzel bir ekip kurdum. Genç, becerikli, zeki, paylaşımcı, başarılı, potansiyel sahibi ve potansiyelini hızla harekete dönüştürebilen, enerji kaynayan arkadaşlar hepsi. Ve ben yöneticileri gibi değil, onları bir arada tutan ve yörüngelerini geliştiren bir çekim noktası gibi hissediyorum kendimi.

İnanılmaz keyifli çalışıyorum son aylarda. Ekibimdeki tüm arkadaşlara huzurlarınızda bu keyif için teşekkür ederim.

Not: Peki topluma olan katkı? Topluma ve etkileşim halinde olduğum topluluklara bu şekilde eski katkıma göre onlarca kat daha fazla katkıyı (dolaylı da olsa) yapıyor olacağım. Bu da ayrı bir mutluluk kaynağı benim için.

KırkAmbar içinde yayınlandı | 8 Yorum

Artık MVP değilim


Bilmeyenler için hatırlatma: MVP (Most Valuable Professinoal), Microsoft’un kendi topluluklarına ücretsiz katkıları ile ilgili olarak teknik insanlara verdiği ve her sene yeniden değerlendirdiği bir ünvandır. Gelecek sene için kazanılan bir hak gibi değil, geçmiş yıl içindeki davranışlara bir teşekkür gibi düşünülmelidir.

Sekiz sene (2005-2013 arası) MVP’ydim. Sanırım son beş yılında MVP uzmanlık alanım SQL Server’dı. Artık MVP değilim. 1 Temmuz 2013′ten itibaren. Belki kurum içine dağılmış ve farkında olmadığım cv’lerde, kayıtlarda, sık girmediğim birtakım sitelerde unvanı kaldırmayı unutabilirim, buradan beyan etmiş olayım.

Ama bu 2005-2013 arasını MVP olarak geçirdiğim gerçeğini değiştirmiyor. Güzel bir deneyimdi. Sağladığı faydalardan çok, benzer kafa yapısındaki paylaşımcı insanlarla birlikte olmak güzeldi. Profesyonel hayatımda izlediğim yol ve geldiğim konum, biraz da yaş durumu, MVP’likle yollarımı ayırdı. İstesem MVP kalmaya devam edebilirdim, ama bunun için geçmiş yıllardaki davranış modelimi korumam gerekiyordu ve bu artık mümkün değil.

Fırsat bulduğumda başka bir yazıda neden artık MVP değilim üzerine durmayı düşünüyorum. Benim paylaşımcı olmayı bırakmam mümkün değil. Ama mecram biraz değişti. Başka bir yazıda bu konuda görüşmek umuduyla…

KırkAmbar içinde yayınlandı | Yorum bırakın

PowerView’de yapabilmek için PowerPivot’ta ayar…


PowerView çok fazla detay ayar yapılabilen bir yer değil. Daha çok sürükle bırak, kendiliğinden pek çok şey olsun tarzında bir yapısı var. Ama o yapıda kendiliğinden olan bazı şeylerin olabilmesi için arkada bir yerlerde ayarlar yapılması gerekiyor.

En temel olarak PowerView’de rapor geliştirebilmek için öncelikle bir veri kaynağına ihtiyacınız var. Bu veri kaynağı PowerPivot ya da Analysis Services Tabular Mode olmak durumunda. Yani PowerView’da (en azından şimdilik) OLTP ve standart OLAP gibi kaynaklar desteklenmiyor. (Ama PowerPivot ya da Tabular Mode’da istediğiniz hemen her tür kaynağa bağlanarak veri modeli oluşturabilirsiniz.)

Özetle PowerView için öncelikle arkada yapı oluşturmuş olmanız gerekli. Mesela raporda tablo ve grafik nesneler arasında veri ilişkileri oluşturmakla hiç uğraşmıyorsunuz. Çünkü bunlar arkadaki veri modelinde zaten ayarlanmış oluyor.

Tamam, arkada bir veri modeli olması gerektiği, ilişkilerin burada belirlenmiş olması gerektiği gibi şeyleri anladık. Peki PowerPivot ya da Tabular Mode’daki başka hangi özellikler PowerView açısından önemli, onlara bir göz atalım.

Model designer’da bir tablo seçmemiz durumunda şu özellikleri dikkate almalıyız:

Default Field Set: PoverView’de bir tablonun rapor alanına sürüklenmesi durumunda default olarak kullanılacak kolonları ve ölçütleri belirlemeye yarar.
Default Image: Tablodaki satırlar için kullanılacak default imaj kolonunu belirler.
Default Label: Tablodaki satırlar için kullanılacak default etiket kolonunu belirler.
Keep Unique Rows: Tekrar eden değerlerin tekil değerler olarak mı görüntüleneceğini yoksa özetleneceğini mi belirler.
Row Identifier: Satırların tekilliğini sağlayan kolonu belirtir.

Model designer’da bir kolon seçmemiz durumunda ise şu özellikleri dikkate almalıyız:

Default Label: Tablo için kolon seçilirken, kolon için true/false değeri seçilebiliyor. Bir tabloda tek bir kolonun default label özelliği true olabilir.
Image URL: Kolon’da webde ya da bir sharepoint sitesinde yer alan resimlerin url’leri varsa bu özelliği true yapabilirsiniz. Böylece raporda URL’in metni yerine URL’de yer alan resim görüntülenir.
Row Identifier: Yine tablodaki özellikle bağlantılı bir özellik. Tabloda tek bir kolonda bu özelliği true yapabilirsiniz.
Table Detail Position: ‘Default Field Set’te yer alan bir kolonun hangi sırada geleceğini bu özellik belirler.

 

SSAS, Tabular Mode ve PowerPivot, SSRS ve PowerView içinde yayınlandı | Yorum bırakın