Yakınsama ve veri yönetiminin geleceği


2001 yılında sertifikasyon modaydı. MCSE sertifikasının pazar etkisi üniversite diplomalarıyla yarışacak bir hale getirilmişti. Yüksek lisans sonrası ve asker dönüşü bilişim piyasasına yönelimim bu sertifikayı almak için yaptığım çalışmalarla başladı. Veritabanı konusunda da MCSE’nin seçmeli sınavları için bir çalışma başlattım. Hayatımı etkileyen bir karar, çok önemsiz bir detay gibiydi başlangıçta: hangi seçmeli sınavlara gireceğime karar vermek.

O zamandan beri yoğun olarak veritabanlarıyla çalışıyorum. Sonradan iş zekasına da yöneldim, onun hikayesi de birazdan.

Şimdiyse daha geniş bir yönelimin içinde olduğumuzu düşünüyorum.

Uzun bir yazı olacak, ama ufuk belirleyici bir yazı olabilir sizin için. Vaktiniz varzsa, buyrun okuyun, kariyerinizi etkileyecek yönleri olacaktır.

Yakınsayan iletişim ağları

Yakınsama bu yazının en önemli konusu. Anlatacağım başka pek çok şeyin temelinde yakınsama var. Bu yüzden yakınsamayı anlamamız önemli. Bu konuyu derinleştirerek başlayalım.

Yakınsama (convergence) temel olarak iletişim ağları için kullanılmış bir kavramdır. Zamanında futuristik öngörüler şeklinde başlayan bu kavram şimdi artık neredeyse yüzde yüz gerçekleşmiş bulunuyor.

Eski yılları hatırlayın: Evlerde telefon kullanılması sayılı evde olan bir lükstü. 40 yaşımla ben o günleri hatırlıyorum. Komşular şehirler arası konuşmak için bize gelip santrale telefon yazdırırlardı. Sonra yazdırdıkları saatte gelip görüşmelerini yaparlardı.

Eve televizyonun ilk alınışını hatırlamıyorum, ama renkli televizyon ilk kez benim hatırladığım çocukluk yıllarında girmişti evimize.

Şu iletişim ağlarını düşünün: Radyo, Televizyon, Normal telefon, Cep telefonu, İnternet. Bunların bir kısmının ortaya çıkışına kendi ömrüm içinde şahitlik ettim. Bir kısmı benden önce zaten yaygınlaşmışlardı.

Kritik nokta şu: Eskiden bunlar birbirinden tamamen bağımsız iletişim ağlarıydı. Radyolar televizyon yayını almaz, televizyonlar radyo yayını almazdı. Cep telefonu sistemi ile sabit telefon sistemleri birbirinden ayrı şirketlerin uzmanlık ve ilgi alanlarıydı. İnternet tamamen başka bir ağ idi.

Şimdi artık bunların hepsi bir. Aynı ağ üzerinden ses yayını, görüntü yayını, internet iletişimi, sabit ya da cep telefonlarıyla görüşme hizmeti alabiliyoruz.

Eskiden birbirlerine rakip olacaklarını hayal bile etmeyen firmalar artık yakınsamış birleşik tek bir ağ üzerinde aynı müşterilere benzer ürünler satabilmek için rekabet ediyorlar.

İş zekasının yakınsayan temelleri

Bu yakınsamanın iki örneğini ben kendi iş hayatımda yaşadım. Şimdi daha büyüğü de geliyor. Önce kendi deneyimlerimi anlatayım, sonra geliyor olan büyük dalgayı konuşuruz.

Üniversiteden mezun olurken sadece üretim ve hizmet ayrımında hizmet tarafında çalışıyor olacağımı biliyordum. Üretim bana göre değildi. Sonra askerlik sırasında hangi alt alanlara yönelmem gerektiğ konusunda biraz daha kafa yordum. Üç temel alan belirledim: Eğitim, bilişim, lojistik. Bunlarla ilgili birşeyler yapıyor olmak beni mutlu edecekti.

Askerlik dönüşü biraz debelenmeden sonra sonunda kendi kanalımı buldum ya da belki yarattım: Bilişim alanındaki eğitimleriyle firmalara lojistik hizmet veren bir firmada çalışmaya başladım. O tarihten beri birkaç kere iş değiştirdim ama yaptığım işin temeli bu: Firmalara ve insanlara bilişim alanında eğitim ve danışmanlık lojistik hizmeti veriyorum, veren şirketlerde yönetici olarak çalışıyorum.

Bu üç alanın yakınsadığı bir konumda çalışmak benim için son derece keyif vericiydi. İlk yakınsama deneyimim bu.

İkincisi ise iş zekasına yönelimim oldu. SQL 2005 öncesinden iş zekası alanına yönelmiştim. Ama özellikle SQL 2005’in çıkmaya yaklaştığı dönemlerde bu işe daha fazla kafa yormaya başladım. O dönemde bir şirkette eğitim yöneticisi olarak çalışıyordum ve aktif danışmanlıktan biraz uzaklaşmıştım. Oysa iş zekasının beni çok çeken yönleri vardı. Gelişmeler öyle ilerledi ki kendimi iş zekası alanında aktif danışmanlık yapar hale getirdim.

İş zekasına niye yöneldim peki? Niye yöneticilikten bile daha cazip geldi?

İş zekasının üç temeli olduğunu gördüm: Matematik ve istatistik yetenekleri, veritabanı ve araçlar bilgisi, iş birimlerinin dilinden anlamak. Bu üç alanında kişisel başarımı sağlayabileceğimi gördüm. Gördüğüm daha önemli bir şeyse şuydu: Bu alanların herbirinde çok başarılı yüzlerce, bazen binlerce, insan bulunsa da bu insanlar diğer iki disipline genellikle çok uzaktılar.

Kendi mavi okyanus stratejimi geliştirmiştim. (Meraklıları için bilgi: Mavi okyanus stratejisinin temel kavramı şudur; okyanus geniş, rekabete fazla girişmeden kendi balığını tutabileceğin bir alan bul, ağını rahat rahat at.) Yoğun rekabet yaşamayacağım bir ilerleme alanı yakalamıştım.

Şimdi geriye dönüp baktığımda çok doğru bir karar verdiğimi görüyorum: Kolay ve hızlı ilerleyebildim. Bana rakip olabilecek binlerce yetenekli insan olmasına rağmen, iş zekası alanında benim kadar bilinirlik yakalayabilmiş çok az insan oldu. Oysa izlenmesi gereken yol ortadaydı. Çok yoğun bir dalga tarafından takip edilmemiş olmamın sebebi: Bu üç yetkinliği bir arada bulundurmak gerçekten zorlu bir süreç.

Multidisipliner olmanın önemi

Başarıda giderek daha önemli olan bir faktör var: Multidisipliner olmak. Bir zamanlar uzmanlık çok fayda sağlıyordu. Bilgiler o kadar derinleşmişti ki, tekil bir konuda uzman olmak insanı çok değerli kılabiliyordu. Uzmanlık yerine göre hala çok değerli. Ama çok daha hızlı değişen bir dünyada yaşıyoruz: Bu dünyada çift kanatlı olmak çok önemli. Birbirini destekleyen iki ya da daha fazla alanda derinleşebilen insanlar inanılmaz bir fark yaratabiliyorlar.

İş alanlarındaki yakınsamalar, yetkinlik olarak multidisipliner hale gelebilen insanların önünü açıyor.

Birkaç ikili düşünelim: Bilişim ve hukuk. Analiz becerisi ve veri analitiği teknik bilgisi. Süreç bilgisi ve yazılım uzmanlığı… Bu daha çoookkk uzatılabilir. Bir alanda uzmansanız, ikinci bir kanat olarak takabileceğiniz başka bir alan düşünmelisiniz. Geleceğe hazır olmanın önemli bir bileşeni bu.

Teknoloji ile iş birimlerinin yakınsaması

Şimdi gelelim asıl büyük dalgaya: Teknoloji ve iş birimlerinin hızla yakınsadığını düşünüyorum.

Aslında bilişim dediğimiz alan eskiden yoktu. İş birimlerinin mutlak hakimiyeti söz konusuydu. Sonra bilişim diye bir şey çıktı. Yazılım çıktı. Veritabanları, veriambarları, raporlama sistemleri çıktı. Karar destek sistemi diye iş birimlerinin mutlak hakimiyetini destekleyici birtakım şeyler varken giderek bilişim teknolojisi daha çok alan kazanmaya başladı.

Bu dalganın yavaş yavaş tersine dönmeye başlayacağını seziniyorum. Hızlı değişime hazırlıksız yakalanan iş birimleri saha kaybetmişlerdi. Artık iş birimlerinde de teknik yönleri güçlü insanlar görülmeye başladı.

İş zekası projelerinin geçmişten geleceğe yönelimine bakarsak bunu daha net görebiliriz: Eskiden IT projeleri olarak yapılandırılan iş zekası projeleri giderek daha fazla iş birimleri tarafından yönlendiriliyor. Pek çok firma iş birimleriyle teknik birimler arasında analitik ve raporlama birimleri kurdu; iş zekası projelerini bu birimler yapıyorlar. Ve bu birimlerdeki insanların ezici çoğunluğu iş birimleri kökenli kişiler.

İş birimlerini ne bekliyor?

İş birimlerinde bilişim teknolojileri ve benzer alanlara hakim olmadan parlak bir gelecek beklemek hayal olmaya başladı. Düşünün: Pazarlama alanında eğitim aldınız. Bu konuda çalışmaya başladınız ve 20 yıllık deneyiminiz var. Karşınızda ise şöyle bir rakip var: Bilgisayar mühendisliği mezunu, pazarlama masterı yapmış, pazarlama alanında çalışmaya başlamış ama bir yandan da daha önceki işlerinde bitirdiği birkaç teknik ağırlıklı pazarlama projesi var. Sizce kimin şansı daha yüksek?

İş birimlerinde çalışıyor ve iyi bir gelecek hedefliyorsanız, teknoloji agnostik olmanız kabul edilemez. Teknoloji hakimiyetinizi ciddi anlamda artırmanız, bu yönünüzü geliştirmek için sürekli kendinize yatırım yapmanız gerekli.

Teknoloji birimlerini ne bekliyor?

İş birimlerindeki insanlar giderek daha fazla teknoloji bilecek. Bu durumda etkinliğinizi koruyabilmeniz için sizin de iş birimlerinin dilinden anlar olmanız gerekiyor. Yoksa giderek yaptığınız işin öneminin azaldığını, vasıflı işçilikten bir farkının kalmadığını göreceksiniz. Otomasyonun daha da artmasıyla birlikte değeriniz vasıfsız işçiliğe doğru düşebilir bile.

Geleceğe hazırlanın

Bu durumda geleceğe hazırlanmak kaçınılmaz bir süreç. İki büyük alan teknoloji ve iş yakınsıyor. Hazırlıklı olmazsanız iki titan arasında ezilip un ufak olursunuz. Hangi gemide olursanız olun, arada kalırsınız. Ama hazırlıklı olanlar bir ayakları bir alanda, diğeri diğer alanda kanatlanmaya doğru yol alırlar.

Mesela teknoloji kökenli bir danışmanı ben belden aşağısı teknolojisi belden yukarısı iş olan bir çeşit süper kahraman olmaya davet ediyorum. Ayaklarınız teknolojik bilginiz sayesinde yere sağlam basıyor; kollarınız iş birimlerinin herbiriyle konuşabilecek, onların dilinden anlayıp onlara iş yapabilecek şekide uzamış, her alana ulaşabiliyorsunuz.

DBA’likten veri yönetimine

Veri yönetimi açısından olaya bakarsak: DBA’lik giderek tekdüzeleşen, değeri azalan bir yapı olacaktır. Ama veritabanı idaresici değil de veri yöneticisi olarak kendinizi konumlayabilirseniz, değeriniz katlanarak artar.

Peki bunun için ne yapmalısınız? Şirketinizin her türlü veri işiyle ilgili yetkinleşmelisiniz.

Veriler nerede oluşuyor? Veri yaşam döngüsü nedir? Veri tekilleştirme ihtiyaçları var mı? İş birimleri olarak muhatap olduğumuz kişi, kurum ya da olaylarla ilgili verileri doğru zamanda doğru bir şekilde alıp güncel tutabiliyor, bunları gerektiği zaman optimal bir şekilde kullanabiliyor muyuz?

Bu ve benzeri alanlarda sonuç alıcı çalışmalar yapabilecek hale gelirseniz, şirket için değeriniz katlanarak artar.

İş zekası gerçek konumuna nasıl gelir?

İş zekası başlangıçtaki isimlendirmesinden itibaren iş birimlerine daha yakın duran bir konu. Günümüzdeki self service BI ve benzeri çalışmalarla giderek de daha fazla iş birimlerine yaklaşıyor.

Bu alanda uzman olan kişilerin de işin ‘iş’ yönünde kendilerini alabildiğince geliştirmeleri gerekir.

Yazılım üretiminden süreç yönetimine

Yazılımla ilgili de çok iddialı bir şey söyleyeceğim: Ezbere kod yazan, uzmanlığını kod yazmak olarak gören kişiler, gelecekte su tesisatçısı ya da tornacı gibi bir şey olacaklar. Burada asıl gelecek yazılım uzmanlığından süreç uzmanlığına kayabilmekte.

Şirketlerin asıl ihtiyaçları süreçlerinin analiz edilmesi, iyileştirilmesi, gerekli noktalarda otomatize edilmesi. Yazılım bunun sadece bir alt parçasıdır.

Düşünün bir CRM sistemi sadece yazılım mıdır? Orada görevli insanların nasıl davranmaları gerektiği, müşteriye nasıl bir deneyim yaşatılması gerektiği bu işin ana unsurları değil midir?

Bence ileride süreç uzmanları ya da yöneticileri olacak. Bu insanlar şirketin bir sürecini ele alacak, bunu iyileştirmek için çalışmalar yapacaklar. Yazılım otomasyonları, mobil gösterimler vb bu iyileştirilen sürecin alt alanları olacaklar.

Cesur yeni dünya?

Söylediklerim çok mu havada kaldı sizin için? Bir düşünün, çevrenize bakın. Cesur Yeni Dünya 26. Yy’da değil artık. Geleceği şimdi yaşıyoruz. Ve geçmiş de hala günümüzde yaşıyor. Dünyanın çeşitli yerlerinde bu dediklerim çoktan oluşmaya başladı, bir kısmı için olasılık durumuna geldi, bir kısmı için ise bunlar çok futuristik unsurlar.

Türkiye’de de öyle değil mi? Kimi kurumlar için bu dediklerim yaşanmaya başladı bile. Kimisi için yaşanması yaklaşıyor. Kimisi içinse bir peri hikayesi gibi.

Siz hangi çağda yaşıyorsunuz?

Bu yazı KırkAmbar içinde yayınlandı. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

8 Responses to Yakınsama ve veri yönetiminin geleceği

  1. Ayaz dedi ki:

    Merhaba hocam,
    Elinize saglik cok aydinlatici bir makale olmus. Yaptigim iste kendimi gelistirmek icin neler yapabilirim sorusuna birkac cevap birden buldum bu yazinizda. Sondaki soruya cevap vermek gerekirse; okurken yaptigim isi dusunuyordum ve sanirim yasanmasi yakin diyebilirim.
    Kolay gelsin. Sizi sevkle takip ediyorum.

  2. Murat dedi ki:

    Hocam merhaba. yazılarınızı takip etmeye çalışıyorum. keyifli okunası yazılar.
    Bu yazınızda çoğu şeye katılıyorum ama “yazılım geliştirmenin geleceği yok” kısmına katılmıyorum.

    Nerdeyse 20 yıldır yazılım geliştiriyorum. Bundan 15 yıl önce de aynı şeyi duymuştum. Üniversitede bir arkadaş demişti,”yazılım geliştirmeyle uğraşma,yazılımın nasıl yapılmasın gerektiğini söyleyen ol. bu koridora mermer çekilecek diyen mi.mermeri çeken mi olmak istersin” demişti. her ne kadar bu karşılaştırma tıpatıp benzemese de,”mermeri ancak ustası çeker ve bunu iyi çeken bulmak zor,ancak yoldan birini çevir,mutlaka bu koridor için bir fikri vardır.amaç da basittir,insanlar bu koridordan rahatça yürüyebilsin ve sağlam olsun”

    Dolayısıyla yazılım geliştirme işine devam ettim.iş hayatımda da aynı dediğim gibi oldu. bir çok “şu şöyle olmalı” diyen proje yöneticisi değiştirildi,buna rağmen hiçbir projemiz sekteye uğramadı.ama yazılımcılar kendi ayrılmadıkları sürece sabit kaldı. çünkü nasıl olması gerektiğini müşteri zaten o işi yaşadığı için biliyor. ve proje yöneticisine bunu aktarıyor, en fazla düzeltme ile uğraşıyor,veya başka örneklere,deneyimlerine bakıp başka fikirler sunuyor.. işin teknik olarak nasıl yapılması gerektiğini zaten deneyimlerimize göre biz belirliyoruz.

    yani bir proje süreci içinde nerdeyse herkesin işle ilgili bir fikri oluyor.belki pratikte karşılığı olmayan hatalı fikirler de ortaya atılıyor fakat biz yazılımcılar süreci bilmesek bile,işi yaparken hatalı fikirleri koda uygularken mantık dışı olduğunu algılayıp bunun doğrusunu sunabiliyoruz.

    misal crm ile ilgili kompleks bir promosyon algoritmasını yazarken,istemde mantık hatası olduğuunu algoritmadan çıkartıp,bunu promosyonun nasıl olması gerektiğini söyleyene iletttiğim ve düzelttikleri çok olmuştur. biz sadece bir de işin bu kısmıyla uğraşmayalım diye süreçlere katılmamayı tercih ediyoruz,çünkü gerçekleştirim aşaması çok zor ,karışık ve büyük bir konsantrasyon istiyor. ve kiminin 1000 satırda yazdığını,başkası 100 satorda ve daha hızlı çalışacak şekilde yazabiliyor. o yüzden hala internetteki hazır kodlardan proje üretilemiyor, çoğu program birbirine tıpatıp benzemiyor çünkü.

    yazılım geliştirmede istenildiği kadar kolaylıklar sağlansın,her zaman daha iyisi isteneceği için de kodlama öğrenmenin sonu olmayacağını düşünüyorum. bundan yıllar önce .net çıktığında artık kod yazmak nerdeyse ortadan kalktı deniyordu.aynı işi yapan web projeleri dışında bunun hiç de öyle olmadığını yaşayarak öğrendiler.

    yani gelecekte hala iyi yazılımcının çok değeri olacak. yoksa herkes projeci de olursa,işine konsantire olamayacak ve işi düzgün gerçekleştirecek adam bulunamayacak. bilişim firması fikrini gerçekleştiremeden iflas edecek.çevremde çok örnek oldu bu şekilde onlarca yazılımcınalıp fikirlerini gerçekleştiremediği için iflas eden..

    kıssadan hisse hocam, avrupada bir nehrin sanat eserleriyle örten yaşlı bir sanatçı çiftin dediği gibi; “en aptal adamın bile bir fikri vardır,önemli olan bunu gerçekleştirmek.”

    • Mustafa Acungil dedi ki:

      Değerli zamanınızı ayırarak yazdığınız uzun yorum için çok teşekkürler.
      Bir yazar olarak istediğim yönü vurgulamak için abartı sanatını kullanıyorum tabii ki. : )
      Yazılımın tamamen yok olması olasılığı yok. ‘Sadece’ kod yazabilmenin de eskisi kadar değerli olmayacağı açık. Hangi işi yapıyorsanız yapın, en iyi yapanlar her zaman bir karşılık bulacaklardır. Bu anlamda en iyi kod yazanlar da karşılık bulacaktır tabii ki. Ama sizin yazdıklarınızdan anladığım da zaten sadece kod yazan değil, ihtiyacı iyi bir şekilde anlayıp bunu tasarlayarak gerekli kodu ‘inşa’ edenlerin başarısı…
      Öte yandan başarıyla bitirildiği halde kullanıma doğru düzgün alınmayan onlarca yazılım bulunduğu da bir gerçek. Çünkü insanların bunları kullanmasıyla ilgili süreçler düzgün oturtulamamış oluyor.
      Yani yazılımı ortaya çıkarmış olmak, fikri gerçekleştirmeyi bitirmek anlamına gelmiyor. O yazılımın bir ‘iş’ için kullanılması ve amaçlanan faydası oluşturması ancak o fikrin gerçekleşmesi olarak yorumlanabilir. Bu da yazılımcının değil, o yazılımcıları da yönetecek süreç yöneticilerinin başarısı olur gibi geliyor bana.
      Yine CRM’den örnek verecek olursak, müşteri görüşmesi yapan kişilerin bu görüşmelerle ilgili gerekli detayları sisteme eksiksiz girmelerini sağlamak yazılımcının konusu değildir. Ama bu yaptırılamadan CRM’in başarılı olması da mümkün değildir.
      Orta noktada anlaşalım: Yazılımcının değerinin düşüşünü abartılı yazdım. Çünkü insanların ne demek istediğime kulak vermesi için bir şok etkisi yaratmak istiyordum. Ama hala sürecin başarılı yönetiminin yazılımın da başarılı şekilde konumlanabilmesi için şart olduğunu düşünüyorum.
      Bir not daha: Bundan belki on yıl önce, Bursa’da .net sertifikasyon eğitimi veriyordum. Orada 8-10 yıldır yazılımcı olan bir arkadaş, zamanında barkod okuyan bir kod bulması sayesinde Bursa’da nasıl kral olduğundan bahsetmişti. Oysa şimdi benzer bir kodu internette kısa bir aramayla bulmak mümkündü.
      Ya da şunu düşünün: Eskiden bir blog oluşturmak için bile hayli kod bilgisi gerekiyordu. Şimdi artık sıfır kodla blog üretebiliyorsunuz, ama tabii ki kod bilgisi de varsa daha etkili şeyler üretmenizi sağlayabiliyor.

      • Murat dedi ki:

        Estağfurullah. Size de güzel yanıtınız için ben teşekkür ederim hocam 🙂

        Anladım.Tabi süreci iyi anlamanın da etkisi inkar edilemez.

        Gözlemlerime göre genelde atıl yazılımlar gerektiği şekilde düzgün çalışmayan yazılımlar oluyor aslında. Yani sürekli sorun çıkartan program bir süre sonra kullanıcıyı bıktırıyor .
        Bunun dışında da daha az kod yazmak adına müşteri yerine düşünmeyen,bunun yerine işi müşteriye bırakan programlar bir süre sonra kullanılmıyor,ya da tutmuyor.
        Örneğin bir diski bilgisayara tanıtmak için son kullanıcıyı 10 adım uğraştırmak yerine ,o adımları kendisi otomatik tamamlayan (daha çok kod) bir algoritması olan yazılım daha çok tutuyor. Microsoftun “bedava” olmasına rağmen linux karşısında başarısı da buradan geliyor.Sizin yerinize daha çok düşündüğü için (daha çok ve kompleks kod -> daha çok bug riski) ,daha çok çöken ise microsoft oluyor malesef.Ama kullanıcılar buna rağmen kolaylıkları yüzünden vazgeçmiyor. Bu noktada microsoftun başarısının nedeni bu ihtiyaçları pratik/düzgün bir şekilde gerçekleştiren iyi yazılımcılarının olması. Yoksa tüm işletim sistemleri aynı şeyi yapmaya çalışıyor.O konuda son kullanıcı istekleri zaten belli.

        Son notunuzla ilgili de şunları diyeyim.
        Evet teknoloji ilk çıktığında onu çözenin ve anlayanın az olması ,siz ilk çözenlerden olduğunuzda çok işinize yarar.Yıllar sonra herkes kullandıkça o barkod verisini okuma algoritması artık kolay ulaşılabilir olur. Ama benim demek istediğim,siz ona kolay ulaştığınızda,artık son kullanıcının daha gelişmiş istekler olacaktır. Misal artık sadece barkod okumak değil,ürün üstünde daha çok bilgi tutan ,kablosuz haberleşen RFID sistemleri çıktı. Malının hangi rafta olduğunu anında görmek istiyor müşteri. Aynı mal fakat hangisi daha önce mağazasından çıkmış.bunları barkod okuyarak bilemez.. Fiyatları makul seviyelere geldiğinde barkod sistemleri tamamen yok olup,RFID gibi sistemler kullanılacaktır.Şimdi RFID ile haberleşen program yazmak daha değerli misal. şu an bunların algoritmasını internetten bulmanız da zor.2 yıl önce emitterlar kullanarak programı kurdum.Bunun yazılımını geliştirirken emin olun internette tek satır bilgi yoktu:)

        “sıfır kodla blog yazmak” konusundaki örneğiniz doğru ama zaten “Aynı işi yapan web projeleri dışında” demiştim önceki yazımda. Fakat bu blog yazılımını ilk geliştirmek zamanında değerliydi.Şimdi dediğiniz gibi değil, Ta ki biri çıkıp blog olayını aşan yeni bir program yazana kadar:)

        Yani müşteri/son kullanıcı her zaman daha çok şey isteyeceği için,yazılım geliştirmeye de her zaman daha çok ihtiyaç duyulacak..

        O yüzden,yazılımcılar iyi bir yazılım için sadece geliştirmeye konsantre olmaları gerektiğini düşünüyorum. nasılsa son kullanıcı ne istediğini bir şekilde iletecektir.

      • Mustafa Acungil dedi ki:

        Aklıma şöyle bir görüntü geldi:
        Bir yandan yükselen bir deniz, bir yandan o denizin içinde yükselen bir yanardağ. Deniz genel programcı ya da yazılımlarda otomasyona dönüşmeyi ifade ediyor. Dağ ise yeni ufuklara doğru kendilerini geliştiren yazılımcıları.
        Yukarıda kalıyor ve daha ileriye gidiyor oldukça sorun yok. Ama deniz de bir yandan yükseliyor.

  3. Murat dedi ki:

    Tahayyül ettim ben de çizdiğiniz görüntüyü;
    Görüntünün sonunda zaten kıyamet kopacağa benziyor hocam 🙂

    Güzel bir sohbetti,değerli fikirlerinizden de faydalandım.
    Teşekkür ederim.

Yorum bırakın